Bu blogun çok üzerinde durduğu konulardan biri tarih ve ahlak. Son zamanda üzerine düştüğümüz başka bir tema ise nesne yönelimli ontolojiydi. Görünen o ki, önümüzdeki günlerde yine aynı sularda yüzeceğiz.
İnsanın ne'liği üzerine fikir beyan etmiş yüzlerce düşünür var. Hepsi de kendi tarihsel ortamlarından, kişisel deneyimlerinden ve dünya görüşlerinden bize seslenerek bu temel soruya cevap bulmaya çalıştılar. İnsanın ne'liği halen tartışmalı, öyle de olmalı! Çünkü tarih "yapılmaya" ve "yazılmaya" devam ediyor. Tunç Çağındaki insanla, Orta Çağdaki insanı, Aydınlanma insanıyla, Amazon'da yaşayan insanı, New York'ta yaşayan insanla Tahran'da yaşayan insan bir ve aynı şey değildir. İnsan olmak bakımından, yani türdeş olmak bakımından, bunları aynı kefeye koymak ve tarihsiz-kültürsüz bir evrensel "insan" tanımı içine yerleştirme gayreti ulvi bir amaç gibi gözükse de, belki de tam da bu bir çok bilim insanının ve düşünürün bu soruya yanıt ararken içine düştüğü hataydı.
Dr. Wi Wenliang, Radikal İyiliğin Simgesi. |
O zaman şöyle soralım soruyu: 2020'de insan nedir?
Evet, şimdi kafamızda bir şeyler canlanmaya başladı. Lafı uzatmadan, daha yeni yıla girer girmez bizi karşılayan ve kısa sürede küresel bir varlık ve yaşam krizine dönüşen korona virüsü salgınına gelelim. Elbette, salgınlar insanlık tarihine uzun zamandır eşlik ediyor. Elbette, dünya bunu ilk defa yaşamıyor. Elbette, eskiden tıp ve bilim çok daha çaresizdi. İspanyol gribi salgınının 1. ve 2. Dünya Savaşı'nda ölenlerin toplamından da fazla, neredeyse 100 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor! Avrupa'dan Amerika'ya taşınıp Amerikan yerlilerini soykırıma uğratan virüs ve mikroplara değinmiyorum bile.
Kendimizi bir tarihsel ilkler dünyasında bulduğumuzu söylemenin pek bir anlamı yok; ancak ilk defa küreselleşmiş dünya kendini böylesi bir sınavla karşı karşıya buldu diyebiliriz sanırım.
Ben insanın tarihsiz bir tanımına karşıyım, evet; ancak görmezden gelemeyeceğimiz ve inkar edemeyeceğimiz bir evrimsel psikolojik gelişimi olduğunu da düşünüyorum. Tarih-kültürle evrimsel biyoloji ve psikoloji arasındaki çatışma veya çelişkilerin insanın (çoğu zaman irrasyonel olarak bile tanımlayabileceğimiz) davranışlarını şekillendirmekte rol oynadığını düşünüyorum. Bu çatışma ve çelişkiler, bizim "iyi" veya "kötü" olarak nitelendirdiğimiz ahlaki tavırları oluşturuyor. Yani, doğada tanımlayamayacağımız; ancak ve ancak insanın yapıp etmelerinde bir anlam kazanan kategoriler olarak iyilik ve kötülük, insanın, içinde bulunduğu tarihsel koşullardan bağımsız olmaksızın, kendi iç çatışma ve çelişkilerinden kaynaklanıyor.
Korono günlerinde ahlak kendini iki uca savrulmuş olarak gösterdi.
Birincisi, marketlerdeki yiyeceklere ve temizlik malzemelerine saldıran, raflarda hiç bir şey bırakmayan, sadece ve sadece kendini ve ailesini düşünen, "bizden gayrısı aç kalsın" diyen bir insan grubu vardı. Buna benzer bir davranışı virüsün ölümle tehdit etmediği genç nüfus arasında yaygın olarak gördük. Sadece yaşlıların nasıl olsa ölümle karşı karşıya olduğunu öğrenince, virüsü yayma riski olduğunu bile bile kendini izole etmeyen, hala partiler düzenleyen, içen eğlenen bir gruptu bu. Yani daha da açık konuşayım; bir insanın bilinci açıkken boğularak ölecek olmasını, bir sağlık çalışanının yiyecek bulamamasını veya bir kişinin ailesine süt götüremeyecek olduğunu bile bile hayata geçirilen eylemlerdi bunlar. Bu grubun içinde bulunduğu ahlaki konumu Kant ve Schelling gibi filozoflar "radikal kötülük" olarak tanımlamıştı (Albayrak 2017):
"Radikal kötülük, yalnızca insanın duyusal ya da duygusal bir zayıflığı sonucu düştüğü bir durumu değil, aklın ilkelerinin yozlaşmasını, tersyüz olmasını, tıpkı Schelling'in öne süreceği gibi, bireysel ilkenin evrensel ilke üzerinde egemenlik kurmasını ifade eder."
Radikal kötülüğün "radikal" tarafı, cahilce, bilinçsizce veya çocukça bir bilmezlikten gelmemesi; kötü eylemin, insanın akıl süzgecinden geçtikten sonra, tamamen bilinçli bir biçimde, diğer insanlara, doğaya zarar vereceğini bile bile eyleme dökülmesinde yatmaktadır. Yukarıda verdiğimiz örnekler böyle bir zihinsel rasyonelleştirme sürecine aittir. Evrimsel psikolojide belki de sadece kan bağı olan kişilere duyulan koruma ve kollama duygusunun modern, kentli ve küresel bir tarihsel bağlama taşındığı bu durumda, insanın kendine bunun aslında bir kötülük olmadığını, "kim olsa böyle yapar" diye telkin vermiş olabileceği ahlaki bir seçim.
Gelelim, sarkacın ikinci ucuna. Korona krizinde ikinci bir tip 2020 insanıyla daha tanıştık. Tarihten bildiğimiz bir insan tipi bu: Altruistler. Yani iyilik yapmak için iyilik yapanlar, bunun için karşılığında bir şey beklemeyenler. Bunlar, bir uçakta, oksijen maskesini ilk olarak yanlarındaki yolcuya takanlar. Hiç tanımadıkları bir insana kan vermeye gidenler. Ölümlerinde tüm organlarını bağışlayanlar. Kendi parası olmadığı halde, daha kötü durumdaki birine son parasını verenler. Radyasyondan öleceğini bile bile nükleer bir sızıntıda kendini feda edenler.
Sanırım Richard Dawkins, bunlara "suckers" demişti. Ben "radikal iyiler" diyorum.
Aklının melekelerini, salt kendini değil, kendiyle birlikte evreni kurtarmaya yöneltmiş olan bir insan tipi bu. 2020'nin "kahramanları", tarihin gerçek failleri olsun istediğimiz insanları bunlar işte. Korona virüsünü kapacağını ve bu yüzden belki de öleceğini bile bile hastanelerde çalışanlar 2020'nin radikal iyileri. Özlemden kıvransa da, annesini, babasını görmeye gitmeyenler, hastalığın kendisini etkilemeyeceğini bilse de evde oturanlar, pencerelerinden sokağa şarkılar söyleyen, internetten canlı yayında konser verenler, marketlerde ihtiyacı kadar alışveriş edenler, güvenli mesafeyi koruyanlar...
Bu bir savaş evet. Sadece insan-olmayan bir faile karşı yürütülen bir mücadele değil ama; radikal kötülüğe karşı da bir savaş bu. Minimal moralleri, maximal morallere dönüştürme zamanı. Bencilliği, dayanışmaya dönüştürme zamanı. Dolayısıyla, kendini tam da bir virüs gibi bulaştırma imkanı olan radikal kötülüğün karşısına çıkaracağımız güç, bir eğitim aracı veya cezalandırma değil; yine aklın ilkelerine hitap edecek bir ikna aracı olmak durumundadır. Yine Schelling'in anlattığı gibi, insan, iyiliği özgürce, kendi istenciyle ve aklıyla seçmelidir. Bunun için aklıma tek gelen, radikal iyiliğin gücünü yaymak, evet tıpkı bir virüs gibi!
İyi olmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Bu fırsatı kaçırmayalım.
Albayrak, M.B. 2017. İnsanın Özgürlüğünün Özü'ne Önsöz. Ayrıntı Yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder