Kadın memesine tapılmalıdır. Toplumun, yaşamın, tarihin, kültürün devamını sağlayan kadının rahmi ve memesi. Doğuran kadın, emziren kadın ‘ilkel’ diye adlandırdığımız toplumlarda ve tarihöncesi dönemlerde hep saygı duyulan ve hatta tapılan imgeler olmuş. Nasıl olmasın ki? Topluma yeni katılan mini mini bireyleri besleyen, sakinleştiren, uyutan, büyüten ve kendini güvende hissettiren hep bu meme. Hatta Freud’a kulak verecek olursanız, ilk cinsel deneyimi bile bu memeyle yaşıyoruz. Rahimden kopuş, dış dünyayla yüzyüze gelmek, yani doğum, bebek için ne kadar büyük bir travmaysa, memenin sıcaklığı da o kadar büyük bir avuntudur! Acımasız, düzensiz, güvenliksiz dış dünya ile ilk karşılaşmamızı bize çekilir kılan, bizim dışımızda yer alan ama sonuna kadar güvendiğimiz tek ve ilk nesne yine meme. Daha anneyi, babayı, kültürü bilmeden memeyi biliyoruz. Memeyi bilmek zorunda kalıyoruz daha doğrusu. Hayatta kalmanın ilk şartı memeyi bilmek. O yumuşak, sıcak, ucundan sıcak tatlı bir sıvı çıkan şey. Henüz bir özbilincimiz yokken, zekamız oluşmamışken, herhangi bir şeyin anısı kafamızda yer etmemişken, rahimden çıkıp nereye geldiğimizi bilemezken, tamamen hayatta kalma dürtüsüyle hareket ederken dört elle sarıldığımız ilk 'şey' meme. İnsanlığın ortak olarak tanıdığı ve delicesine bağlandığı ilk nesne budur. Bebek bu dünyada kendini güvende mi hissedecek? Yalnız mı hissedecek? Sıcak mı hissedecek? Yoksa üşüyecek mi? Korkak mı olacak? Yoksa sevecen mi? İçine tam anlamıyla düştüğü bu dünyayı ve insanları sevecek mi yoksa nefret mi edecek? İşte bunların hepsinde memenin payı var. O yüzden memeleri sevelim, onlara saygı duyalım. Yani annemizi bugün öpelim.
Sadece Homo sapiens’e has bir durum değil elbette bu. Hepimiz anne sütü emen kedicikleri, köpekcikleri, kuzuları görmüşüzdür. Memeliler sınıfına dahil tüm hayvanlar bu terapiden geçiyorlar. İşin bence daha ilginci farklı memeli türleri birbirinin sütünü emebiliyor ve bu da en az kendi türü kadar besleyici ve dinlendirici bir eylem oluyor yavru için. Tabii burada biyolojik evrim meselelerine girip memelilerin ortak atalarından bahis etmek isterdik ama bu yazı onun yeri değil. Ben ‘hadi atayistler bunu da açıklayın’ demekle yetineceğim. Asıl vurgulamak istediğim ve çarpıcı bulduğum nokta, türler arası böylesi bir dayanışmanın var olabilmesi. Anne olma hissinin sadece insana özgü bir duygu hali olmaması, türler arasında empatinin kurulabiliyor olması. Burada hatırlatmakta fayda var ki, insan yavrularını besleyen kurt hem eski Türk hem de Roma mitolojilerinde kendine yer bulur. Bu tasvirler bize çok garip, manasız, imkansız gelebilir ama tüm bu mitolojik hikayelerin dayandığı gerçek doğa durumları var elbette.
Son olarak, meme berekettir. Bereketi temsil eder. Tıpkı Efes’te bulunan Artemis heykelinde olduğu gibi. Doğayı besleyen memedir, anadır, doğuran kadındır. Kadim inanç sistemlerinde bu imgelerin yerinin olması boşa değildir. Hayatın ve doğanın işleyişini sanki daha iyi anlamış olan ilk çiftçilerin kozmolojisi yerini savaşan, dövüşen, katleden erkeğe bırakır devlet ve kentlerin ortaya çıkmasıyla birlikte. O gün bugündür, erkekler için meme bir erotik sembol, her daim bakmak ve ağzını dayamak isteyeceği bir seks objesi olur.
Memenin gerçek işlevi unutulmuştur modern toplumda. Meme artık Victoria’s Secret defilelerinin bir objesi, oyuncağı, dekoru olmuştur. Kadının bereketi unutulur, kadın aşağılanır, erkek gücüne ve iktidarına tapılır. Bozuk plak gibi ve riyakârca “analar ağlamasın” diyen ama iştahı kabarmış aç bir kurt gibi savaşı körükleyen erkek egemen bir toplum düzeni hayatı yüzyıllar boyunca işgal eder durur. Kadının tarih bilinci yoktur, kadın dünyayı döngüsel yaşar, ölümcül hatası da buradadır. Bir zamanlar memesinde melekler gibi uyumuş olan yavrusunun kölesi olmuştur anne-kadın. Kölelik durumundan çıkamaz, çünkü yavrusu efendisi olmuştur. Hayata tutunmayı öğrettiği yavrusu onu boyunduruğu altına almış, bunu da yazdığı ‘kutsal kitap’larla meşru kılmış, gerektiğinde fiziksel gücünü mutlak iktidarını sürdürmek için kullanmaktan geri kalmamış, belki annesinin karşısında kuzu kalmış, ama diğer kadınlara tecavüz etmeyi bir hak bilmiştir.
Memenin gerçek işlevi unutulmuştur modern toplumda. Meme artık Victoria’s Secret defilelerinin bir objesi, oyuncağı, dekoru olmuştur. Kadının bereketi unutulur, kadın aşağılanır, erkek gücüne ve iktidarına tapılır. Bozuk plak gibi ve riyakârca “analar ağlamasın” diyen ama iştahı kabarmış aç bir kurt gibi savaşı körükleyen erkek egemen bir toplum düzeni hayatı yüzyıllar boyunca işgal eder durur. Kadının tarih bilinci yoktur, kadın dünyayı döngüsel yaşar, ölümcül hatası da buradadır. Bir zamanlar memesinde melekler gibi uyumuş olan yavrusunun kölesi olmuştur anne-kadın. Kölelik durumundan çıkamaz, çünkü yavrusu efendisi olmuştur. Hayata tutunmayı öğrettiği yavrusu onu boyunduruğu altına almış, bunu da yazdığı ‘kutsal kitap’larla meşru kılmış, gerektiğinde fiziksel gücünü mutlak iktidarını sürdürmek için kullanmaktan geri kalmamış, belki annesinin karşısında kuzu kalmış, ama diğer kadınlara tecavüz etmeyi bir hak bilmiştir.
Günümüzde memenin işlevi erkek egemen ideoloji tarafından yeniden yazılıyor. |
Horoztepe (Tokat) Erken Tunç Çağı'na ait emziren kadın figürini (yak. MÖ 2500). |
Efes'te bulunan Artemis heykeli. |
Şu kısa yazıda aslında dünya, dişi kişinin sırtında dönüyor demek istiyordum.
Heykelli fotoğraf müthiş :)
YanıtlaSil