Salı

21 Aralık'a Doğru: Kıyamet Talebi

Bu blogda, insanın kıyamet talebi üzerine daha önce birkaç kez değinilmişti:  1, 2, 3
Bu blogun bu talep üzerinde durmasının bazı nedenleri var. Ne kadar akıl dışı, saçma ve patolojik gözükse de, insanın ısrarla arzuladığı şeylerin arkasında rasyonel gerekçeler aramak gerekli. Örneğin, işinin üstadı Richard Feynman'ın bile "anlayan beri gelsin" dediği kuantum üzerine yazılan "Kuantum ve Aşk", "Kuantum'la Kendini Keşfet" gibi tuhaf kitapların yüzlerce baskı yapmasında bile, insanın yeni bir arayışını, bir eksikliğini görmek gerek. Bu kitapları alanlara gerizekalı demek yerine, belki de kendilerinin farkında olmadan aradıkları şeyin ne olduğunu, neyi kendilerinde ve toplumda eksik hissetiklerini sorgulamak gerek. 
Kıyamet talebinde de bu böyle.
İlkin, bu talebin toplumsal boyutunda bir yardım çığlığı yok mu? Politik etkinliğe artık katılamayan ama buna rağmen hep kendisinin yerine kararlar alınan ve kendini gittikçe güçsüz hisseden bireyin, "artık bir durun" çağrısını görmem mümkün. Gerçi bu talep daha çok, temel ihtiyaçlarının bile karşılanmasını izin verilmeyen yoksul kesimden değil, temel ihtiyaçlarını karşılayabilen ama zihinsel ve ruhsal ihtiyaçlarının, artık başta teknolojik tüketim olmak üzere, alış-veriş döngüsü ve bürokrasi tarafından kuşatıldığını hisseden orta sınıftan gelir.
Kıyamet talebinde, alttan alta işlerin pek de iyi gitmediğinin sinyali vardır. Sıradan insan, yukarı çıkanların, iktidarın koltuğuna oturanların iyi niyetli olmadığını bilir. Bunu kendi doğasından bilir, çünkü insan, güce sahip oldukça daha çok güç ve iktidar ister. Ve bu istek onu gittikçe bencilleştirir. Almanya hükümeti, dünya barışı için konferanslar düzenlerken ya da kendi içinde tamamen yeşil enerjiye geçiş planları yaparken, dünyanın en büyük silah satıcısı olmak için çabalar (4). ABD, demokrasisiyle birlikte gittiği yerleri talan edip insanlarını katleder ya da sömürür. Büyük enerji şirketleri, çevreyi geri dönülmez biçimde yok ederken, en çevreci mesajları verir. Finans kurumları, hiç reel üretimde bulunmadan, milyonlarca insanın yoksullaşması pahasına, milyarder bireyler yaratır. Sıradan vatandaş bütün bu acayiplikleri görür ve bilir ama politik iradeden el etek çektirildiği için, kendi güçsüzlüğünü ve çaresizliğini, işte bazen böyle bir kıyamet talebinde telafi etme yolunu seçer. Bu süreç böyle giderse, kıyameti insan kendi elleriyle yaratacağını sezer. Olan bitenin farkında olan vatandaş, kendisi bir şey yapamadığı için, olan bitene "artık bir durun" diyecek kıyameti dışarıdan talep eder.
Angelus Novus-Tarih Meleği

Kıyamet talebindeki, "artık bir durun" çığlığını belki de en şık biçimde Walter Benjamin analiz eder. Benjamin'in analizi, salt bir ekonomik-toplumsal analizin teorik kuruluğundan uzaktır ve modern bireyin ruhsal dehlizlerinde dolaşır. İnsan, tarihsel "ilerleme" olgusunun şiddetli rüzgarında, arkasında sürekli yüzleşilmemiş ve hesaplaşılmamış şeyler bıraktığını hisseder. Bu hissin kaynağı, Benjamin'in, tarih felsefesi üzerine ikinci tezinde söz ettiği herkeste bulunan zayıf mesiyanik güçtür. Bu gücün içerisinde, sözü edilmeyenler, yenilenler, ezilip görmezden gelinenler, yokluk içinde doğup büyüyemeden ölenlerle gömülü geçmişin bir kere de olsa sözünü söyleyebilme olanağı taşınmaktadır. Bu sözü, ilerlemenin fırtınası bir an için durduğunda, tarihi yazan galipler değil, tarihin üzerine kazındığı yenilenler söyleyecektir. Kıyamet, yani ayaklanma, galiplerin tarihine, belki bir an için bile olsa "artık bir durun" diyecek, ilerlemenin fırtınasında sürekli ileriye savrulan tarih meleği sonunda geçmişe göz atma olanağı bulacaktır. Böylece insan da, kendi ölüleriyle kucaklaşacak, onları dinleyip onlara söyleyemediklerini söyleyecek, belki de af dileyecektir. Elbette insan bunun imkansızlığının da farkındadır. Ama ironik bir şekilde, geçmişi diriltmeye ya da bugünü radikal bir şekilde dönüştürmeye yönelik bir kıyamet talebinde geleceğe yönelik bir umut ilkesi bulunur. Paradoksal biçimde de, bu ilkenin güçlendiği zamanlar, insanın, işlerin pek de iyi gitmediğini yoğun bir şekilde duyumsadığı zamanlardır.
Sevginin, birbirini anlamanın ve dinlemenin, paylaşmanın azaldığı, sömürünün, kör şiddetin, acımasızlığın ve bencilliğin arttığı dönemlerde kıyamet talebi de çoğalır. Söz verilmeyenlerin, yok sayılıp toprağa gömülenlerin, görmezden gelinenlerin ayaklanışı ve kalkışması olarak kıyamet talebinin haklı gerekçesi, bu karanlık dönemlerin tersine çevrilmesine ilişkin mesiyanik histe yatar. Birilerinin ayaklanması ise öbürleri için gerçek bir kıyametin habercisi olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder