Pazartesi

Ulrike





Žižek için son zamanlarda "sistem için tehlikeli düşünür" yorumları yapılıyor (ironik bir şekilde genelde ana akım medyada ve yayınlarda). Žižek eğlencelidir, dinlemesi ve okuması zevklidir, günümüzün en temel sorunlarıyla ilgili önemli soruları bizler için formüle eder. İyidir, hoştur ve hatalarıyla-sevaplarıyla severiz. Ama sistem için bir tehlike olmaktan en az bir ışık yılı kadar uzaklıktadır.
Statükoyu tepeden tırnağa sarsan, öldüktan sonra bile gölgesi Almanya üzerinden yıllarca gitmemiş olan esas kişi, dün (7 Ekim) doğum günü olan Ulrike'dir.
Ona Ulrike demeyi tercih ediyorum, çünkü onun Baader-Meinhof ya da RAF etiketlerinde kaybolup gitmesini istemiyorum. Belli ki, iktidar da, bu olağanüstü kişiyi ayrıca inceleme konusu yapmaya karar vermiş. Bundan on yıl önce kızının ortaya çıkardığı üzere, annesi Ulrike'nin, öldükten sonra beyni çıkarılmış ve yıllar boyunca düzinelerce doktor tarafından incelenmiş. Sonunda, beyninde bir hasar olduğu ve şiddete başvurarak düzene başkaldırmasının nedeninin bu hasar yüzünden olduğu rapor edilmiş. Kızının itirazları ve açılan dava sonucunda yine on yıl önce beyni mezarına yerleştirilmiş.
Öyle ya! Bir pedagog ve felsefeci, bir derginin editörü ve yazarı, kariyer basamaklarını çıkmaya hazır çekici bir kadın, nasıl olur da köşe yazarlığı muhalifliğiyle parsayı toplamak yerine, her şeyini tehlikeye atarak pratik bir başkaldırıya yönelebilir ki! Birisinin böyle bir şey yapması için ancak deli olması gerekir. Yalnızca aklı başında olmayışı kanıtlanmaya çalışılmaz nörologların raporlarıyla; hukukçular ve kriminologlardan da raporlar alınarak, Ulrike'nin eylemlerinden sorumlu tutulamayabileceği üzerine bir yorum da geliştirilir (buradan bakınız: http://www.mtholyoke.edu/~schen20m/classweb/ulrikemeinhof/Brain.htm). Ulrike'nin yapıp ettikleri kendi özgür seçimi değildir, beynindeki bir hasarın kölesidir o. Yoksa nasıl cesaret edebilirsin böyle şeylere!

Ben, tutuklandıktan sonra aylarca işkence ederek ve tecritte tutarak Ulrike'yi delirtmeye çalışan yetkililerin raporlarını değil, üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğleyen kendisini okuyacağım (http://www.idefix.com/kitap/protestodan-direnise-ulrike-m-meinhof/tanim.asp?sid=XQ79P3J790D2DUL5P67K).

Alois Prinz'in (http://www.idefix.com/kitap/protestodan-direnise-ulrike-m-meinhof/tanim.asp?sid=XQ79P3J790D2DUL5P67K) kitabının arka kapağındaki Adorno alıntısı anlatıyor gerçekten de Ulrike'yi, teoriden pratiğe geçmiş bir yaşamı:
"Artık zararsız olan hiçbir şey yoktur. Çiçeklerin üzerine düşen şiddet gölgesi görülmediği anda, bahar dalı bile yalana dönüşür; ‘ne kadar hoş’ gibi masum bir ünlem bile mide bulandıracak kadar nahoş bir varoluşun mazereti olur. Artık güzellik ve avuntu yoktur – korkunç olanı gören, ona dayanabilen ve olumsuzluğun avuntusuz bilinci içinde yine de daha iyi bir dünya olasılığına bağlı kalan bakıştan başka"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder