http://www.youtube.com/watch?v=lcJPaHFbsc0&stopthedamnautoplay=FLONx81fns8JlYxOih-NOqHw&index=1
Yukarıdaki video, bana göre, Kubrick'in "2001: A Space Odyssey"deki meşhur monolitin en olası anlamlarından birine işaret ediyor. Filmi hatırlarsak, maymunların alet kullanmasına, belirli bir farkındalık yaratmasına giden yol, birdenbire ortaya çıkan monolitin etrafına toplanmaları ve onu korkuyla karışık incelemeleriyle başlıyordu. Bu videoda da, neredeyse o sahnenin birebir tekrarı var sanki. Video boyunca şempanzeler sanki yavaş yavaş bir öğrenme süreci yaşıyorlar ve örneğin 4:45'ten sonra annenin elini başına ve sonra göğsüne vurması, çok temel bir farkındalığa işaret ediyor: Ölümün ve kaybetmenin farkındalığına.
Filmdeki monolitin yerini burada ölü bir şempanze yavrusu almış durumda. Elbette bu, monolit doğrudan ölümün farkındalığını temsil ediyor demek değil. Monolit sanki daha çok, evrim sürecindeki çeşitli sosyal ve kültürel dönüşümlerin sembollerini kendinde topluyor.
Öbür yandan, ölümün farkındalığı, yas tutma ve ölüyü gömme ritüelleri, eğer arkeolog ve antropologlar haklıysa, kültürel evrimde çok önemli bir yer tutuyor. Elbette bu videoda belirli bir farkındalık ya da karmaşık bir ritüelin işaretini görmek zor, ama insan yine de bir şeyler hissediyor sanki. Belki bir kaybın ortaklaşa yaşanan bir hissiyatını. Şimdi bir "kuantum" sıçraması yaparsak: Böyle bir ortaklık, ortak yazgıya karşı böylesi bir hissiyat ve yavaş yavaş gelişen ölümün farkındalığı, insanın atalarında belki de günümüzdeki kültürün yolunu hazırlayan iki zihinsel alan açmış olabilir. Birincisi, sürekli yinelenen doğum ve ölüm olgusu ile bu olgunun farkındalığı, bu döngünün ortaklaşa yaşanan sevinci ve tutulan yası, insanın atalarında, kendi yaşamlarının, kendilerinden daha büyük bir yaşamsal sürecin parçası oldukları bilincini geliştirmiş olamaz mı? Belki de bu nedenle, kendinden daha büyük bir sürece ya da bir "şey"e inanma, tapma bilinci geliştirip, bir tür kutsallık yaratmış olabilirler mi? Monolitin bir tür kutsal anıta benzerliği bu açıdan değerlendirilebilir.
Ama alet kullanmadan, geliştirmeden, üretmeden tapınak yapamazsın. Burada, kutsallık bilinci geliştirmenin alet kullanma ve üretimini tetiklediğini söylemek saçma olur. Tersine, ölümün farkındalığı, yaşamın sürekli olarak ölümle olumsuzlandığının ortaklaşa bilinci, kendi bireyinin ve türünün bu döngü karşısında tehlikeye düşebileceği bilinci, insanın atasını, doğada var olmayan bir olaya, yani alet yaratma, geliştirme ve üretme sürecine girerek, doğal olmayan "nesneler" yaratarak, kendini koruma altına alma dürtüsüne yöneltmiş olabilir mi?
Peki, alet üretimi ve kutsallığın, ölümün farkındalığında yatan olası eş kökenliliği ile ölenin yasının tutulması ve yaşamın olumlanması zorunluluğunun üretici karşılıklılığı fikri, gölde vraklayan kurbağadan Shakespeare'e giden yolda bir anlam ifade eder mi? Peki bu soru bir anlam ifade eder mi?
çok acıklı. ölüm, sadece kendi ölümümüzün farkına varmak değil, aynı zamanda, en sevdiğimizin ölümünün verdiği büyük acıya dayanmak anlamına geldiğinden insanı çaresiz bırakan, yüzleşmek istemeyeceği ve kendinden büyük ve kudretli bir 'güce' yönelmesini sağlayan bir şey işte. İnsan bilinci bu yüzden büyük bir yük. Kültür ve medeniyetin arkasında yatan itici güçlerden biri öleceğimiz gerçeğini bilmek ve sevdiğimizi kaybetmek. Primatlarda bu bilinç düzeyi olmasa da, ölünün ardından yapılan gösteriyor ki, anne bir çeşit üzüntü yaşıyor. Ama o belki ölmedi, tanrı onu yanına aldı, ya da o cennete gitti türünden avuntular üretecek kadar özbilinç sahibi değil (henüz)..Alet üretimi bence daha çok hayatta kalma mücadelesinden besleniyor ama tapınak inşa etme insanın derin korkularından..
YanıtlaSil