Son zamanlarda en çok duyduğumuz kelime ‘paylaşmak’. Tüm
kelimeler ancak çağrışım yaptığı diğer kelime, kavram ve imgelerle anlam
bulurmuş. 'İsrailliler katledildi, Filistinliler öldü' diye yazarken BBC’nin kullandığı ‘trick’
bu aslında. Bir insanı ‘terörist’ ilan etmekle, ona ‘Nobel
Barış Ödülü’ vermek arasında düşündüğünüzden çok daha ince bir çizgi vardır.
Egemen; kendi ideolojisini yenilir yutulur bir şeymiş gibi takdim etmek için dili yeniden kurma faaliyetinde bulunur ve herkesin kullandığı gündelik kelimelerin anlamlarını yeni bir referanslar dünyası yaratarak muğlaklaştırır. Bu durumun en çarpıcı örneğine
Victor Klemperer’in muhteşem The Language
of the Third Reich kitabında tanık oluyoruz. Şüphesiz Nazi Almanyası’nın
kelimeleri o dünyayı kurmakta kullanılan en önemli araçlardan birisiydi.
Sözgelimi ‘organisieren’ (organize etmek) gibi masum bir
kelime Nazi Almanyasında toplumsal hiyerarşinin vazgeçilmez olduğunu anlatmaya
yarayan bir araca dönüşüyordu. Klemperer’in kendi anlatımıyla:
As early as 1936 a young car mechanic who had managed to
carry out a tricky emergency repair on my exhaust all by himself said to me, ‘Didn’t
I organize that well!’ The words ‘organization’ and ‘organisieren’ were ringing
in his ears so insistently, and he was so saturated with the idea that every
bit of work had first to be organized, i.e. had to be allocated to a
disciplined group by its leader, that he couldn’t come up with an appropriate
and simple expression like ‘arbeiten’ (to work), erledigen (to deal with) or
verrichten (carry out) or even just ‘machen’ (to do) for a task which he
himself undertook and completed.
Neo-liberal ideolojinin kendine hedef seçtiği kelimeler neler?
Paylaşmak kelimesi üzerinden bazı ipuçlarına ulaşabilir miyiz acaba?
Paylaşmak kelimesinin çağrıştırdığı her şey insanın içini
ısıtan cinsten. Bir elmayı paylaşmak, acıyı paylaşmak, sevgiyi paylaşmak, evi
paylaşmak, parayı paylaşmak, yemeği paylaşmak gibi.. Peki biz son zamanlarda
neyi bu kadar çok paylaşıyoruz da paylaşmak kelimesini günde ortalama 30 kez
kullanır olduk? Bu yukarıda saydıklarımızdan hiçbirini.
Paylaştığımız şey: Dijital veriler. Bir fotoğraf, bir video,
bir ‘durum’, bir özlü söz. Hızlı tüketim çağının, bir o kadar hızla değişen
gündem kalabalığı içinde paylaştığını sandığımız
şeyler piksellerden oluşuyor. Aslında kendimize ait olan ve paylaşması bir
erdem sayılabilecek hiçbir şeyi paylaşmıyoruz. Pay-laş-mak kelimesine haksızlık
ediyoruz, onu yozlaştırıyoruz ve asıl paylaşmadığımız şeylerin üzerini örterek
bencilliğimizi maskeliyor ve bize dayatılan rekabetçi-piyasacı düzenin içinde aziz
mertebesine yükseltilmiş olan ‘bireysellik’ kültünün peşinden sürükleniyoruz.
Paylaşmak artık doğrudan iki insan arasında cereyan eden ve iki taraftan birini
ya da ikisini birden rahatlatan ve mutlu eden dayanışmacı bir eylem şekli olmaktan çıkıyor.
Zamanın ruhu içinde paylaşmak dediğimiz şey artık anonim bir şekilde 0 ve 1’lerin
dünyasına fırlatılıveren ve anında tüketiliveren bir takım dijital verileri
tanımlıyor. Karşılıklı, yüzyüze ikili ve çoklu ilişkilerde değil; araya bir
dolayım (bir makina) sokularak sözde ‘paylaşımlar’ gerçekleşiyor.
Güzelim ‘paylaşmak’ kelimesinin sosyal ve ekonomik
bağlamlarından tamamen koparılışı ve neo-liberal dünyanın ürettiği kültürel
bağlam içinde yozlaşması işte bu şekilde gerçekleşiyor.
Bu kayıtla birlikte paylaşmak kelimesine bir ağıt
yakabiliriz.