Pazar

Çağlayan'ın Saati

Para meselesindeki anlamsızlıkla ilgili ilk anım, yıllar önce bir yabancı ülkenin vitrinlerinde 2-3 bin Euro değerinde kazakları gördüğüm güne ait. Bu kadar üşüyen insanın olduğu bir dünyada bu fiyata kazaklar da ne demek oluyordu! Öfkelenmiştim. Saçma gelmişti. Bu ait olmadığım lüksler diyarından hemen kaçmalı, köhne bir bara girmeliydim. Daha gençtim. 
Bir süre sonra, "bu da bir şey mi!" sertçe kapımı çaldı. Meğer 2-3 bin Euro ucuzmuş. 20-30 bine ayakkabılar, 100-150 bine ceketler filan gayet sıradanmış bu dünyada."Vay be!" demiştim kendi kendime, "bu adaletsiz sistemi değiştirmek gerek." Sonra olmadı sanırım bu. Kendi çırpınışlarımla boğuşup durdum.
Yıllar sonra Çağlayan'ın saati bazı şeyleri hatırlattı bana. Adamın kolunda taşıdığı saat 250 bin Euro. Çoğumuzun hayatı boyunca göremeyeceği bir saati, kolunda süs olarak taşıyor. Anlaşılacak bir şey değil. Yoksa anlaşılması gereken bir şey mi?
Bunu bir arkadaşa sordum geçenlerde: "Abi anlamıyorum, insan nasıl taşır böyle bir şeyi kolunda?" Bilge bir arkadaştır. Dedi ki: "Bak popicik, zaman dışında, bir de para görecelidir. Para dipsiz bir kuyudur ya da onu eline alan için sonsuz bir kaynaktır. Paraya sahip oldukça, elindeki sana az gelir. O seni hep kendi sonsuz limitine çeker; bir kara delik gibidir ve kaçamazsın ondan." 
"Ama," dedim, "ya etik, ahlak şu bu? Biz öyle yapmayız değil mi, öyle insanlar değiliz değil mi?"
"Öyle mi sanıyorsun popicik? Şimdi şu elindeki çay kaşığını bükmeyi bırak ve çocukluğuna git. O zamanlar, şimdiki 1-2 Lira ne kadar değerliydi değil mi senin için? Yere düşse dakikalarca arardın onu. Amcandan, halandan 1 Lira koparmak için başının etini yerdin, lastik top alacağım diye. Şimdi 1 Lira nedir senin için? Hiçbir şey."
"Ama," dedim, "artık büyüdük, standartlarımız arttı, ihtiyaçlarımız zenginleşti, çoğaldı. 1 Lira'nın çocukken ve şimdi aynı değerde olmaması normal değil mi?"
"Ah şu meşhur yaşam standartları yok mu! Şu an karnını doyurmak için 1 Lira'ya ihtiyacı olan kaç insan var biliyor musun sen? Ya şu küçümsediğin 1 Lira için en az yarım gün çalışması gerekenler? Para görecelidir derken sadece çok zenginlerden bahsetmemiştim!"
Birden sinirlenmişti. Neyse ki çabucak yumuşadı. Böyle çabuk parlayıp sönen biri olmuştu hep. Bir de istatistiklerle konuşmayı severdi: "Sorun seninle benimle ilgili değil tabii. Standartlardan söz etmiştin ya. Bak eşimin geçen gün bana okuduğu bir makale var. Bu dünyadaki 85 zenginin serveti, 3.5 milyar insanınkine eşit. Anlıyor musun? İşte sorun burada." 
2010'da zengin sayısı 388'miş, yani git gide daralıyormuş boğaz. 2016'da, en zengin %1, geri kalan tüm dünyadan fazla servete sahip olacakmış. Dünya nüfusunun 9'da 1'i günde 1, 25 Dolar ile yaşamak zorundaymış vs. vs. Arkadaşımın dediğine göre, üzerinde düşünmemiz gereken tek şey, hadi milyarlarca demeyelim de, milyonlarca insanın neden isyan etmediğiymiş. Böyle bir global ayaklanmaya hiçbir adaletsiz sistem karşı koyamazmış.
"Ama," dedi konuşmasını bitirirken, "ordunun, medyanın, şunun bunun zenginlerin elinde olması bir yana, yüzleşmek de lazım, paranın kör edici göreceliliğiyle; fırsatını bulsak, Çağlayan'ın saatini takabileceğimiz gerçeğiyle; dünyanın %9'u için küçük Çağlayan'lar olduğumuzla. Ne de olsa 1 Lira'ya bakmamanın nedeni artık çocuk olmaman değil popicik!"
Ben düşünceli düşünceli kaşıkla oynarken hesabı ödedi, ne de olsa benden daha zengindi. Sokağın köşesinde vedalaşıp ayrıldık. Balık pazarının üzerindeki saat tezgahlarının yanından geçerken aklıma geldi. Çağlayan'ın kolundakiyle buradakiler bir dakika ileri ya da geri aynı saati gösteriyordu. Göreceli olmayan bir şeyler olmalıydı. Evet, zaman göreceliydi ama ya tarih? Kendimle yüzleşemeyecek kadar yorgun hissediyordum o öğlen ve tarih yine kurtarıcım olarak kucaklamıştı beni.